Hz. Süleyman'in sarayi ve Sebe melekesi
Serap Akincioglu
Tarih, yaklasik olarak I.Ö. 970-931 yillari arasinda yasadigi düsünülen
Hz. Davud'un oglu Hz. Süleyman'in kurdugu muhtesem kralliga sahitlik eder. Öyle
ki Hz. Süleyman, babasindan sinirlari Misir'dan Firat'a kadar uzanan bir
krallik devralmis ve kisa sürede hakimiyetini güçlendirmisti.
Ve kendi yasadigi dönemde öylesine büyük bir hakimiyet
kurmustu ki, Allah'a olan imaninin ve üstün aklinin kendisine
kazandirdigi bu ihtisam, yüzyillar sonra bile insanlarin hayranligini ve
dikkatini üzerine çekmeye devam etmektedir.Hz. Süleyman'in
hayati, Allah'a gönülden iman eden bir müslümanin aklinin ne
kadar fazla, ufkunun ne kadar genis oldugunu bütün insanliga gösteren
çok çarpici bir delildir. Hz. Süleyman (a.s.) cinlerden ve
insanlardan olusan ordusu ile kurdugu hakimiyeti, muhtesem bir saraydan yönetiyordu.
Ve bu saray döneminin en ileri teknigi kullanilarak üstün bir
estetik anlayisi ile insa edilmisti. Sarayinda göz alici sanat eserleri ve
görenleri hayran birakip etkileyen degerli esyalar, benzersiz bir estetik
anlayisi ile yerlestirilmisti. Elbette Hz. Süleyman'in bu mekâni, görenlerde
büyük hayranlik uyandiriyordu.
Insanlarin bu saraydan bu kadar etkilenmelerinin nedeni ise, insan fitratina
en uygun olan estetik anlayisini ve ortami birden karsilarinda görmeleri
olmustur. Zira Hz. Süleyman, yaptirdigi bu görkemli sarayi, imanin
nuru ve onun getirdigi üstün bir akil ile yaptirmisti. Ve bir Müslümanin
hangi çagda veya hangi sartlarda yasarsa yasasin Allah'in kendisine
verdigi imkânlari en güzel sekilde kullanarak essiz bir mekân
olusturabileceginin en güzel örnegini sergilemisti.Nitekim Kur'ân-i
Kerim'in Neml Sûresi'nin bir çok ayeti, onunla ayni dönemde
asayan bir kavmin yöneticisi olan Sebe Melikesi'nin Hz. Süleyman'in
ihtisamli sarayini gördükten sonra ona biat ettiginden bahseder. Hz. Süleyman,
Sebe Melikesi Belkis'in varligini kendisine haber getiren Hüdhüd
sayesinde ögrenmisti:"Derken uzun zaman geçmeden (Hüdhüd)
geldi ve dedi ki: "Senin kusatamadigin (ögrenemedigin) seyi, ben
kusattim ve sana Saba'dan kesin bir haber getirdim. Gerçekten ben, onlara
hükmetmekte olan bir kadin buldum ki, ona her seyden (bolca) verilmistir ve
büyük bir tahti var. Onu ve kavmini, Allah'i birakip da günese
secde etmektelerken buldum, seytan onlara yaptiklarini süslemistir, böylece
onlari (dogru) yoldan alikoymustur; bundan dolayi onlar hidayet bulmuyorlar."
(Neml Sûresi 22-24)
Bu bilginin üzerine Hz. Süleyman, Allah'i ilâh olarak kabul
etmeyip günese secde eden ve seytanin kendilerine süslü gösterdigi
bir sistemi kabul eden Sebe halkini, imana davet etmek için onlara "Rahman
ve Rahim olan Allah'in adiyla" baslayan bir mektup öndermisti. Ve tüm
kavmi kendisine teslim olmaya çagirmisti. "Gerçek su ki, bu,
Süleyman'dandir ve 'süphesiz Rahman ve Rahim Olan Allah'in Adiyla'
(baslamakta)dir. (Içinde de:) "Bana karsi büyüklük göstermeyin
ve bana müslüman olarak gelin" diye (yazilmaktadir). (Neml Sûresi
30-31)
Sebe Melikesi o ana kadar hiç karsilasmadigi kadar kesin bir üslupla
tüm hükümdarligini kendisine katmasini isteyen Hz. Süleyman'in,
bu mektubu arsisinda çok sasirmisti. Ve kendisini kesin olarak bozguna
ugratacagindan emin oldugu bu hükümdari, kararindan vazgeçirmek
için ona yüklü hediyeler göndermek yolunu seçmisti.
Ne var ki Allah'in rizasini ve rahmetini hiç bir zaman maddî bir
menfaate tercih etmeyen tüm peygamberler gibi Hz. Süleyman da, Sebe
Melikesi Belkis'in hediyelerini geri çevirmis ve elçileri
vasitasiyla ona ne kadar kararli, onurlu ve Allah'a bagli oldugunu gösteren
söyle bir haber göndermisti:"(Elçi hediyelerle) Süleyman'a
geldigi zaman: "Sizler bana mal ile yardimda mi bulunmak istiyorsunuz?
Allah'in bana verdigi, size verdiginden daha hayirlidir; hayir, siz, hediyenizle
sevinip ögünebilirsiniz" dedi. Sen onlara dön, biz onlara öyle
ordularla geliriz ki, onlarin karsi koymalari mümkün degil ve biz
onlari ordan horlanmis asagilanmis ve küçük düsürülmüsler
olarak sürüp çikaririz." (Neml Sûresi 36-37)
Hz. Süleyman Sebe Melikesi Belkis'a Allah'in adi ile basladigi
mektubunda kendi gücünün Yüce Rabbinden geldigini ve asla
yenilmeyecek bir kuvvete sahip oldugunu hissettirmisti. Nitekim Hz. Süleyman
cinlerden, insanlardan olusan, ona büyük bir teslimiyetle ve sevkle
bagli bir orduya sahipti. Öyle ki bu ordunun her üyesi Süleyman
Aleyhisselamin bütün sözlerini büyük bir hosnutlukla ve
tam bir itaatle yerine getirmekteydi. Elbette Hz. Süleyman'in ordusunun tüm
gücü Allah'tan gelmekteydi ve Allah'in ordusu adetullaha uygun olarak
her zaman üstün gelecekti.
Sebe Melikesi Belkis, onun (Hz. Süleyman'in) sarayina gittiginde o güne
kadar hiç görmedigi büyük bir mülk ve zenginlikle
karsilasmisti:
"Ona: "Köske gir" denildi. Onu görünce derin
bir su sandi ve (etegini çekerek) ayaklarini açti. (Süleyman:)
Dedi ki: "Gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmis bir kösk
zemindir." Dedi ki: "Rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim;
(artik) ben Süleyman'la birlikte âlemlerin Rabbi olan Allah'a teslim
oldum." (Neml Sûresi 44)
Kendisi de bir zenginlik ve hâkimiyete sahip olan Sebe Melikesi
Belkis, Hz. Süleyman'in sarayina girince o güne kadar gördügünden
çok farkli bir estetik ve bir zenginlikle karsilasmis ve ruhuna hitap
eden büyük bir akla sahit olmustur. Aslinda Sebe Melikesi Belkis'in
duydugu hayranlik ve saskinlik içine girdigi saraya degil, Hz. Süleyman'in
aklinadir. Çünkü Belkis'in karsilastigi manzara, o dönemin
sartlarinda yapilabilecek en mükemmel eser olarak tarif edilebilecek en güzel
yerdir.
Âyette de ifade edildigi gibi camdan olan kösk zemini öylesine
gerçekti ki, Sebe Melikesi Belkis, islanmamasi için eteklerini
toplayarak ilerlemesi gerektigini düsünmüstü. Sarayin
muhtesemligi ve görkemi, müslümanlarin ruhlarinda yasadigi
zenginligi yansitiyordu.
Belkis'in baska bir ülkenin hükümdari olmasina ve bu ülkenin
en büyük servetine sahip olmasina ragmen Hz. Süleyman'in yasadigi
mekândan ve onun zenginliginden etkilenme sebebi de budur. Teknik anlamda
büyük servetler harcanan mekânlarda yasamasina ragmen, pek çok
kisi insan fitratinin hoslanacagi estetigi saglayamayabilir. Oysa Hz. Süleyman'in
sarayinin her kösesinde görülen zevk, akil ve mükemmellik
sadece servetle elde edilebilecek bir görünüm degildir. Iste
aradaki bu farki daha sarayin girisini görür görmez anlayan
Belkis, böyle bir yeri meydana getiren akla ve o aklin üstünlügüne
hemen teslim olmustur. Sebe melikesi Süleyman Âleyhisselamin aklinin
sahibi olan Cenâb-i Allah'a iman ettigini söylemis ve müslümanlardan
olmayi kabul etmistir.
Hz. Süleyman ve onunla birlikte yasayan mü'minler, Allah'in
kendilerine verdigi bu büyük mülkü tasimaya lâyik ve
ehil kimselerdi. Rabbine karsi son derece güzel ahlâkli, teslimiyetli
ve mütevazi bir peygamber olan Hz. Süleyman, kendisine nimet olarak
bahsedilen bu büyük zenginligi yine yalnizca Allah'i razi etmek ve
onlarin kalbini Islâm'a isindirmak için kullaniyordu. Pek çok
peygamber de ayni Hz. Süleyman gibi insanlara dini teblig ederken halkin
karsisina büyük bir zenginlikle çikarak, onlari etkileme yoluna
gitmisti. Hazinenin basina getirilen Hz. Yusuf, kendisine büyük bir mülk
verilen Hz. Ibrahim, görenleri hayrete düsürecek kadar ihtisamli
bir hâkimiyete sahip olan Hz. Süleyman ve fakirken zengin kilinan
Peygamberimiz Hz. Muhammed, yasadiklari hayat boyunca bunun en güzel örneklerini
sergilemislerdir.
Peygamberlerin bu zenginligi ve yasadiklari üstün ahlâki gören
insanlar, hiç bir sistemin ya da ideolojinin kendilerine sunmadigi böyle
bir maneviyati ve maddî ihtisami elde edebilmenin yolunu merak
ediyorlardi. Bu nedenle Islâmi henüz tanimayan insanlar, ilk basta bu
zenginligin sebebine ve gördükleri ahlâkî yapisina karsi
duyduklari merakla Islâma yaklasmislardir. Ahlâkî üstünlükleri
ve tümüyle Allah yolunda kullandiklari zenginlikleriyle halkin kalbini
Islâma isindiran peygamberler, böylece kisa sürede Allah'in
izniyle büyük kitlelere dini yaymayi basarmislardir.